altın suyuna değmiş yaprak uçları
sese doymuş ve de nefese
toprak, deniz ve çakıl taşları
güneş sakince süpürür ortalığı,
ben ah'lardayım, ıhlamur altında...
üzüm yaprakları değil ki
üst üste kalbime basıp
hüzün kurumsayınca birazını sarayım
her güne bir şiirinle karışırım
mevsimler geçer, usulen vedalaşırım
kim çaldı seni bizden?
akdeniz mavisinden, kara izbelere
kucak kucak şiir beklerken
her güne bir şiir küçük lokmalar hâlinde
varamayız böyle varacağımız yere
üstümde hakkın var şair kadın
seni çalanların hakkı yok
senin çalınmanda akıl yok
tanrılara mı kızalım, doktorlara mı
kolay mı hem şair, hem kadın,
hem izmir
kadere mi küselim, karmayı mı deşelim
biri beni bıçakladı Madak,
sana kadeh kaldırmıştım daha dün,
şarabın kırmızısı aktı gitti sırtımdan
gücüm tükendi, sevmeye çalışmaktan
izmir'in makus talihine döndü
kirli ve kalabalık ruhum
ucuz pullu, payetli, terli suratlı
şu kemeraltı'ndan bir kurtulsam
havra'dan sonrası tamam
faustina kapısına kadar koşacağım
nefes almadan
senden utanmadan, on yıl fazla kaldım
cehennem üssündeki görevimde şimdiden
işimi yavaş yaptım belli ki
özünde iyiydim, hüzünde de oysa ki
derbeder de sayılırım,
kitaba düşmeden buhar oldu sanrılarım
on yılı alsaydı benden, bilseydim
sana verseydi dilerdim,
Madak ülkesi büyüsün isterdim
kıyılarında ticaret, tepelerinde
yıkılmaz tapınaklar yapardık
sunaklarına çirkin balıklar
ve çocukluk resimleri bırakırdık
sarımsaklı
eylül 2024