Takıl git bir gün bir delinin peşine, Günlerin bıraktığı solgun izlerden değil, Yeni acılar ve mutluluklardan yürü Teslim et kimsenin yapamadıklarına kendini Bin yıllardır uzaklara bakan heykellere dök içini Güneşi doğduğu yerden al, battığı yere bırak Gözlerin ufuk çizgisine kadar demir atsın Sırtında gecenin çiğ ürpertisi Yüzüne hayal ettiklerinin rüzgarı çarpsın Senden istenenleri koy bir kenara Ağırdır yükü beklentilerin, nasılsa karşılayamazsın Biraz daha yaklaş dünyaya Fotoğrafını çek bulutların oyun hallerinde Dönmemek üzere geçip gidecek her biçim Güzel bir şiir yaz en az bir kere Kalbin çarparak uyan bir rüyadan,
İyi bir müziğin olsun asla bıkmadığın Toprağa düşen yağmuru ol hayatının Her nefesinde taze bir başlangıç kokusu Yolunu kaybet bazen bile bile Kalbine yeni yollar aç duyguların rehber olsun Yaşayamadıkların kalmasın eksik hanende Hepsini yaşamış ol..
Duvarlarına yalnızlık vurmuş bir odadan, batan güneşin geçtiği bir saate yakıştırdım vedayı. Hep hayal ettiğim bir kırmızısı vardı ışığın, anılar için sıcak bir yuva. Bir dolu sözcük gelmiş geçmişti içimden o güne kadar, Artık kimse yoktu yüzümü güldüren ya da birlikte gülmek istediğim Ve en sonunda solgun renklerin sırası gelmiş, usulca almışlardı yerlerini. Anlamıştım gitme vaktinin geldiğini...
Sesler, kelimeler, mevsimlerce süren insan halleri...
Bana doğru akan bir nehir yaşamak. Suyun yolunu bulduğu gibi buluyor içimde bir yerleri.
Dokundukça fark ediyorum bir kalbim, tenim, yüzüm olduğunu.
Ve vicdanım...
Yaşamak bana dokundukça yeni hatıralar birikiyor kıyıda, köşede. İstenenler veya istenmeyenler..Kıyı, köşe cennet oluyor, cehennem oluyor, yangın yeri, sel yatağı, gül yatağı oluyor. Dünya bir an başıma yıkılıyor, bir an beni başının üstünde taşıyor...İçim inşaat alanı gibi, üst üste koyuyorum yan yana koyuyorum. Köprüleri, yolları, gökdelenleri..
Yumruklarımı sıkıyorum, içimdeki bana sözüm geçmiyor. Kendi kazandıklarımı cömertçe harcıyor bir başka kendim. Ve ben bunun böyle olduğunu bir gün aniden kendi kendime itiraf ederken anlıyorum. Kendim küsüyor bir süre bana. Süslü cümleler kuruyorum, yetmiyor...Kuruyor, yetmiyorum...
Bana doğru akıyor nehir, yaşamak akıyor bana, o yaşatıyor, ben yaşıyorum.
Hayır, bütün mesele olmak ya da olmamak değildi! Duymak ya da duymamaktı! Bütün mesele; sormak ya da sormamaktı!, Bulmak ya da bulmamaktı! İstemeyi bilmek ya da bilmemekti! Açın kapıları! ne çok sevdiniz kilitleri! Açın kapıları! Açmasanız da dizinin dibinde oturun kapıların. Sorumluluk o kapılardır tam da!
Ne kadar gördüysek o kadarız. İçimiz söyler ne kadar gördüğümüzü bize...Yanımızdan geçen bir şehir kokusu alır gider güne ait olan bizi, geçmişe serpiştirir. Birazın asla senin olamamış bir müziğin içinde durur sığıntı gibi, birazın okulla ev arasındaki o belirsizliğe çaresizce bakar, cevabını anlamadığın sorulara düşer kaskatı. Geçmişte ne çok hüzünlü ben kalmıştır, bir türlü ulaşamamıştır bir yerlere, baktığı her şey ona uzakta bir rüya olmuş, yüzlerce aynalı, boş bir oda olduğunu saklamıştır hayat...
Beni tamamlayan şeyler parça parça dağılmış zamana...
Bana doğru akan bir nehir yaşamak, yanımdan geçip gider hiçbir yerin içinden. Toplayıp, katar önüne ne varsa, benden, bizden, sizden...
Yanlış ne, doğru ne, durmadan öğretilenler...
Bana durmadan yanlışı doğruyu öğretenler, kim kurdu sizi bu hayata? En olmadık anda çalmanız gerekiyor mu sahiden?...
İçim alkış sesleri arıyor. En sonunda herkes gülecek bana. Herkesi güldürdüğün anların toplamı mıydı yaşamak?
Sahneden aşağıya bakıyorum. Ben bu oyuna hiç prova yapmadan çıktım. Gurur mu, korku mu gelecek ilk önce? Başıma eskiden beri ne geldiyse ben hepsine hazırlıksızdım. Bitirmem gereken işlerden ördüm zamanı. Biten aslında tek bir şey varken..
Üzerinde kavga çıkan bütün parlak renkler güneşin oyuncağı oldu gözümüzün önünde.
Görmezlikten gelmeye daha fazla çalışmak olmalıymış bütün konu...
Sadece ve sadece görmezlikten gelmeyi öğrenmek gerekiyormuş hayatta..Çünkü görmediklerimizde saklıymış maskesi olmayan ben, biz, siz...
Bir ben saklıymış tam da orada, bir ben, biz, siz...