14 Mayıs 2015 Perşembe

HEM GÜZEL, HEM YETENEKLİ, HEM YALAN


Mayıs...Beklenen sıcaklıkta değil.. Kötü bir kitap almışım, kızıyorum kendime. Yazarını yakışıklı buluyor kızlar, sürekli aşırı kalabalık imza günleri yapması ondan. Sıralar boyu genç kadın, 'bir an heyecandan öleceklerini sanmak' için geliyorlar. 'Böyle kocaları olsa nasıl olurdu' simülasyon merkezi...Adeta.

Dalıp gidiyorum...
Para insan dürtülerinden kazanılıyor, gerisi yalan...Fotojenik bir hediye vermişse Tanrı, tek bir müzik albümüyle 15 yıllık müzisyenlik kariyeri gibi, mesela...Ne istediğini biliyorsan ve o da genellikle paraysa; iyi bir profil fotoğrafı açısına duacı olmaya kalır bütün işin.

Benim beklentilerim için durum farklıydı oysa.. Alıcısı olmayı hiç düşünmediğim bu pazarın yabancısı oldum daima. Popüler bir olaya katılmış genç insanları gördükçe daha fazla hüzünleniyorum artık. Madem kandırılıyoruz, bari artık ucuza gitmeyelim. Bari yeni nesil ucuza gitmesin.  
Safça inanmayı ve paranoyakça şüpheyi beraberce içimize koyan bu zamanda, ıssız bir köşede başımı dizlerimin arasına alıp uyumak istiyorum. Her yer tilkilerin istilasına uğramışken, bir kaç yüz bin birbirine değmeyen kuyruğun içinde bir imza kuyruğunun lafı mı olur? Kitap ve kendi küçük yetenek beklentim çöpe giderken, kızlara üzüldüm sadece.
Belki de hedefe kilitlenmiş o kuyruklar yoktur imza günlerinde. Umutla hayal kursam da, kalbim her gün yeni bir şeye kırılmaya başladı. İnsana dair hiçbir şey beni şaşırtmazken, insana dair her şey kalbimi kırıyor.
Yazılar, videolar, resimler, gönderiler, güncellemeler, iletiler... 
Yetenekten fiziksel güzellik beklememeyi çözmeliyiz...Ya da şüphe hep içimizde hazır beklemeli, her güzellik bir araday-mış gibi görünüyorsa yavaşça uzaklaşmalıyız olay yerinden. 

Kendimi arka planda giderek büyüyen dev binalarla dolu belalı bir şehri sırt çantamla terk ederken hayal ediyorum. Ben önde yürüdükçe, şehir arkada kadrajı önce tamamen dolduruyor ve ardından küçülmeye ve alçalmaya başlıyor.  Hayatımın resmi. Tarla kenarlarındaki gelincikler var bir de...

İyi saklanmalı kalpte taşınan içten beğenme hissi. Göz diktiler çünkü. Çok pahalıya mal oluyor içten beğeneceklerimizi bize sunmak. Onları elimizden alıp, zannetmelerin üzerinde yükseltiyorlar kısaltılmış mutluluklarımızı! Herkesin bildiği fakat asla tanıyamayacağımız birinden gelecek yalandan samimiyet ve biraz sevilme rüyası uğruna yem yapıyoruz ilgimizi, olmayan yeteneğini satabilme yeteneği olan adam ve kadınların cirit attığı denizlerde. 'Kendisini satan gözü açık anti-bilge'lerin dünyası bu. Ama artık bıkkınlık verici ölçüde neye el atsak yanıldığımızı, ya da üzülerek yanılmadığımızı görmekten yorulduk. 

Belki biz de yokuzdur, 'olmanın' başka anlamlara sahip olduğu bir yerlerde. Ama burada, şimdi varsak ve 'tek tip'leşeceksek, bunun bedelini ödemeliler. Hepimiz aynı zor bulunan'ı, aynı çok emek verilmiş'i istemeliyiz, aynı basitliği, aynı kolayı, aynı ucuz'u değil. Öyle tek tip olunmaz, böyle olunur demeliyiz. Sevgi spekülatörlerinin elinde imar çılgınlığı yaşanacaksa ve her bir sevgi adacığı üzerinde her istilacı kendi hakimiyetini kurmaya çalışacaksa, yollar açılacak, plazalar dikilecek, zararımıza satışlar olacaksa ve sevdiklerimizle para karşılığı yeniden tanıştıracaklarsa bizi, yeniden ve kendi istedikleri gibi, bunun bir bedeli olmalı... İyi bir koca modeli diye yutturulan yazarı karşımıza oturtup söyleştiriyorsak, sözü bitip de sorulara sıra geldiğinde, hayaletini görmeli seyredenlerin yüzlerinde Kafka'nın, Oğuz Atay'ın, Hemingway'in... Aklını kaçırmalı korkudan. Fotojenik açılarında öfke ve endişe dolaşmalı.
'Öyle gibi hissetmeler' üzerine sohbet sesleri yükselecekse cafelerden, bizi ayrıştıracaklarsa santrifüj makinalarıyla sevgilerimizden, onlar da terlemeliler. 

İçimizi boşaltıyorlar ve hep boşaltacaklar, içleri dolu beklentilerimiz olmadığı sürece... 








elli bir yılın hikâyesi

Bernard Shaw, yaşını açıkça söyleyen bir kadından korkulması gerektiğini; çünkü bunu açıklayan bir kadının her şeyi açıklayabileceğini söyle...