Denize
bakıyorum. En uzağına. Orada her dalgaya rağmen düz duran koyu
mavi çizgiye atıp kurtulmak istediğim şeyler var şehirden buraya
kadar yanımda taşıdığım.
Kendimi
istediğim kadar sadeleştirmek için çok fazla karışıklıktan
süzdüm ama yine de şimdi denizin başında sadece bir beden olarak
kalmış gibi dursam da, kafamdaki gürültüden kurtulmuş değilim
ve hedeflediğim sessizlikte de ne kadar kalabileceğimi bilmiyorum.
Ben henüz bu deniz için zehirli bir balığım. Amatörce
dolanıyorum doğanın kenarında. Her şeye yabancı kalarak dost
kalabilmenin peşinde gibiyim. Her yeni tanıdığına iyi insan olan
insanlar gibi.
Sahildeki
gözler şehirdekilere göre daha az ilgililer incelemekle. Rekabet
duygusunun sahnelendiği ilk yer olan bakışların genelde içe
dönük veya denize yönelmiş olması benim için çok rahatlatıcı.
Bakışlara alerjim var çünkü. Ortamın gerektirdiği bedensel
çıplaklık bir çeşit eşitlik ve meraksızlık sağlamış. Belki
de her yerde çıplak olabilsek birbirimizle daha az ilgileniriz.
Bizler üzerimizde taşıdığımız maddi değeri olan giysilerle,
eşyalarla, çıplak hallerimizden daha fazla endişe, hırs, merak
yaratıyoruz. Dünyanın zengin nüfusunu besleyen duygular.
Maddeden
ibaret hayatın kasveti içinde insanlar sadece görünmek istiyorlar
ve düşünülmek, hak etmedikleri kadar çok hem de… Bu öyle bir
mücadele ki; onları onların istediği kadar çok görmek veya
duymak istemediğinde, seni senin tüm varlığına karşı kör ve
sağır durarak cezalandırıyorlar. Ve en çok da, elbette sen dahil
herkesin vazgeçilebilir olduğunu yüzüne çarparak yok ediyorlar
kendi kişisel alanlarında. Onları onların istediği kadar
düşünmen gerekiyor. Ne eksik ne fazla. Eksiğin ve fazlan olursa
yok ediyorlar seni. Geçiveriyorlar başka umutlar yeşertmeye,
kalpleri tarumar ede ede kendilerine yeni yollar açmaya..Ve herkesin
bir ekibi var. Herkes ekibiyle güçlü, ekibiyle söz sahibi. Her
ekip kusur gizleme başarısıyla ayakta duruyor. Ve her ekip bir gün
geliyor, kendisini doğa ananın kucağında yapaylığa tövbe
ederken buluyor. Af diliyor, kusursuz insan görünümüyle sahtelik
pazarlarken, yanılttığı tüm ruhlar için.
*
Kurtulmaya
geldim yüklerimden. Ben çok yük taşıyamayanlardanım. Tam
yerleşememiş, bavulu kapının arkasında hazır duranlardan. Dünya
gezegeninde misafir olduğuna erken uyananlardan. Bir telaşla
geliyor ve dönüyor insanlar kıyısına denizin, çoluk, çocuk,
kutu, poşet, plastik simit, palet... Kıyısına kadar gelip
mutluluğun, dönüp gidiyorlar inandıkları hikayelerin peşine.
Kalabalık tek öğretilmiş avunma biçimi. Oysa fısıldıyor sana,
kulak kabarttığında, nerelerde hata yaptığını, nerelerde
kendini kandırdığını, ne için bu kadar boşa
çabaladığını...Abice, ablaca, sevgilice, dostça...
Karadan
esiyor. Birazdan alıp götürecek yakaladığı ne varsa karşı
kıyıya. Arkasından ağlayacak çocuklar kaçan oyuncaklarının. Hep kazanılmadığını öğretecek deniz onlara, sonra da aslında hiç kazanamadıklarını öğretecek hayat...
Ağustos
2015
Sarımsaklı
- Ayvalık