5 Kasım 2015 Perşembe

AĞUSTOS'TAN NOTLAR


Denize bakıyorum. En uzağına. Orada her dalgaya rağmen düz duran koyu mavi çizgiye atıp kurtulmak istediğim şeyler var şehirden buraya kadar yanımda taşıdığım.

Kendimi istediğim kadar sadeleştirmek için çok fazla karışıklıktan süzdüm ama yine de şimdi denizin başında sadece bir beden olarak kalmış gibi dursam da, kafamdaki gürültüden kurtulmuş değilim ve hedeflediğim sessizlikte de ne kadar kalabileceğimi bilmiyorum. Ben henüz bu deniz için zehirli bir balığım. Amatörce dolanıyorum doğanın kenarında. Her şeye yabancı kalarak dost kalabilmenin peşinde gibiyim. Her yeni tanıdığına iyi insan olan insanlar gibi.
Sahildeki gözler şehirdekilere göre daha az ilgililer incelemekle. Rekabet duygusunun sahnelendiği ilk yer olan bakışların genelde içe dönük veya denize yönelmiş olması benim için çok rahatlatıcı. Bakışlara alerjim var çünkü. Ortamın gerektirdiği bedensel çıplaklık bir çeşit eşitlik ve meraksızlık sağlamış. Belki de her yerde çıplak olabilsek birbirimizle daha az ilgileniriz. Bizler üzerimizde taşıdığımız maddi değeri olan giysilerle, eşyalarla, çıplak hallerimizden daha fazla endişe, hırs, merak yaratıyoruz. Dünyanın zengin nüfusunu besleyen duygular.

Maddeden ibaret hayatın kasveti içinde insanlar sadece görünmek istiyorlar ve düşünülmek, hak etmedikleri kadar çok hem de… Bu öyle bir mücadele ki; onları onların istediği kadar çok görmek veya duymak istemediğinde, seni senin tüm varlığına karşı kör ve sağır durarak cezalandırıyorlar. Ve en çok da, elbette sen dahil herkesin vazgeçilebilir olduğunu yüzüne çarparak yok ediyorlar kendi kişisel alanlarında. Onları onların istediği kadar düşünmen gerekiyor. Ne eksik ne fazla. Eksiğin ve fazlan olursa yok ediyorlar seni. Geçiveriyorlar başka umutlar yeşertmeye, kalpleri tarumar ede ede kendilerine yeni yollar açmaya..Ve herkesin bir ekibi var. Herkes ekibiyle güçlü, ekibiyle söz sahibi. Her ekip kusur gizleme başarısıyla ayakta duruyor. Ve her ekip bir gün geliyor, kendisini doğa ananın kucağında yapaylığa tövbe ederken buluyor. Af diliyor, kusursuz insan görünümüyle sahtelik pazarlarken, yanılttığı tüm ruhlar için.

*

Kurtulmaya geldim yüklerimden. Ben çok yük taşıyamayanlardanım. Tam yerleşememiş, bavulu kapının arkasında hazır duranlardan. Dünya gezegeninde misafir olduğuna erken uyananlardan. Bir telaşla geliyor ve dönüyor insanlar kıyısına denizin, çoluk, çocuk, kutu, poşet, plastik simit, palet... Kıyısına kadar gelip mutluluğun, dönüp gidiyorlar inandıkları hikayelerin peşine. Kalabalık tek öğretilmiş avunma biçimi. Oysa fısıldıyor sana, kulak kabarttığında, nerelerde hata yaptığını, nerelerde kendini kandırdığını, ne için bu kadar boşa çabaladığını...Abice, ablaca, sevgilice, dostça...
Karadan esiyor. Birazdan alıp götürecek yakaladığı ne varsa karşı kıyıya. Arkasından ağlayacak çocuklar kaçan oyuncaklarının. Hep kazanılmadığını öğretecek deniz onlara, sonra da aslında hiç kazanamadıklarını öğretecek hayat...

Ağustos 2015

Sarımsaklı - Ayvalık

elli bir yılın hikâyesi

Bernard Shaw, yaşını açıkça söyleyen bir kadından korkulması gerektiğini; çünkü bunu açıklayan bir kadının her şeyi açıklayabileceğini söyle...