26 Kasım 2013 Salı

EMRE AYDIN dostluktur...


"Kağıt evler içinde
Ateş yakmak gibi ısınmak için
Sana gelmek böyle işte 
Parçalanmak milyon kere 

O iğne sessizliği 
Bir terzi ağzındaki 
Sensiz olmak böyle işte 
Niye böyle, niye?"




İnsan duygularının görünürde olan, gündelik, maskeli basit notaları olmadı hiç, onun dolaştığı yerler. Olaylar yaşanır, insanlar kabuklarına çekilir ve yaşadıklarını düşünmeye başlar ya... Oralardadır şarkıları. Derinlerde, kendimizle baş başa kalıp, içimizdekilerle konuşmaya başladığımız yerlerde.. Öfkemizi kontrol edemediğimiz, kendimize yalan söylediğimiz, kendimize her şeyi itiraf ettiğimiz, kendimizden nefret ettiğimiz, kendimizi koruduğumuz, gözyaşlarının, uykusuzluğun, gururun, incinmişliğin kol gezdiği yerlerde, belki de en çok 'insan' olduğumuz yerlerdedir onun şarkıları. 
Derinlerinde gezer insanın, bir şeyler bulup gelir hep, inci gibi. Onun yazdıklarını kutuya koyar saklarız anıların sandığında.
O bir inci avcısıdır...


“Bir şarkıyı kendiniz için yazmıyorsunuz aslında. Şarkıyı yazmaya kendiniz için başlıyorsunuz ama sonra başkası için düşünme aşaması geliyor. Bir şarkıyı kırpmak hep başkası için yapılan şeyler. İşin samimiyetinin yanında başka şeylere de ihtiyaç var başarı için.” EA

Türkçe sözlü müzik evreni benim baktığım noktadan hep yoğun, belirsiz bir toz bulutu olarak göründü. İçine hiç girmediğim, hep kıyılarında dolaştığım, samimiyet duygusunu bulma beklentimi yıllar önce kaybettiğim, ya da belki de hiç aramadığım...Çok az örneğin kalbime yaklaşabildiği, çok daha azının kalbime dokunabildiği, bambaşka hedeflere yönelmiş, anlamadığım kuralları, değerleri olan bir endüstri...Sanki hedefi insanların duygu dünyalarında kalıcı bir yere sahip olacak işlere imza atmak değil de, dillerinde ucuz bir tekerleme, şımarık bir marka eşya olabilmek, kullanıp atabilecekleri, yenilerini alabilecekleri bir tüketim malzemesi olmakmış gibi...

Neredeyse tüm örneklerini izlemeyi, dinlemeyi reddettiğim bu evrende kendi dünyası, ruhu olan bir ödül gibi durur Emre Aydın yıllardır. Adaletsiz rekabetin olduğu kesin olan bu dünyada, gücünün de korunma kalkanının da içindeki büyük samimiyet olduğuna inandığım varlığıyla kendisinden hep emindir; kendisi olarak, kendi hissettikleriyle, kendi kırgınlıklarıyla, içine kapanışlarıyla, yaptıklarıyla, yapmak istedikleriyle. Emre Aydın güvenilirdir. Ne hissettiyse o'dur.

Benim için O hep Ege'dir...

Afili Yalnızlık albümünü dinleme sayım herhalde binlerle ifade edilebilir. Kelimelerin müzikle birlikte oluşturduğu kimya, benim albümü dinleme zamanlarımdaki ruh halimin de o kimya ile uyumlu olması, uzun bir süre sadece bu albümle ilgilenmeme sebep olmuştu. Hala da sık sık parçalar dinlerim Afili Yalnızlık'tan. Parçaların Ege atmosferinde yaratıldıkları o kadar belirgindir ki, dinledikçe o güneşli günler, güneşli günlerin içinde yaşanan duygusal gerilimler (bunu o sıcak iklimin insanları anlar) hissedilir. Evet güzel bir maceradır hayat ama bir dönemin bitişi ve değişim giderek yaklaşmaktadır. Güneşli günlerin içinden geçer ve büyürüz. Artık yağmur da olacaktır hayatlarımızda, yapayalnız beklediğimiz havaalanları da, boş evler de, hayal kırıklıkları da. Ruhlarımız biraz daha kirlenecek ve biraz daha acıya katlanır hale geleceğiz. Kabuklarımız sertleşecek, hüznün de aşkın da yakıcı etkilerine karşı derimiz biraz daha kalınlaşacaktır. Olması gerektiği gibi. Her şeyi daha doğru analiz etmeye başlarız, isyanlarımız, şikayetlerimiz azalmıştır...Daha çok tanırız kendimizi. Ve Kağıt Evler süreci başlar böylelikle...


Kağıt Evler'de, güneşli hava Kuzey Avrupa havasıyla ve teknolojisiyle yer değiştirmiş olsa da, ben o Ege ruhunun-belki giderek olgunlaşan haliyle- Emre Aydın'ın içinde var olduğunu biliyorum ve bu bir başka albümünde veya albümlerinde yine kendisini gösterecektir. Belki daha modern formatlarla ama o bildiğim ve sevdiğim esintiyle. Benim için Emre Aydın hep Ege'dir...
(Kısa bir süre sonra yeni albümü "Eylül Geldi Sonra" çıkacak. Sözünü ettiğim olgun Egeli ruhun o albümde var olduğunu hissediyorum. )

Uzakta bir yakın arkadaş...

Uzakta bir yakın arkadaşın var olduğunu bilmek nasıl her akla geldiğinde ısıtırsa insanın içini, öyledir Emre Aydın. Yalnızlığın sonuna kadar gitse de insan, uçurumdan düşmeyeceğini bilmesidir. "Aralarında her zaman kilometreler olan, anlık karşılaşmalar dışında yüz yüze konuşmamış iki insan arasında dostluk yaşanabilirmiş" dedirtir varlığı. Uzaktaki yakın arkadaş olduğu içindir belki de; anılara yakın durması, 'yaz gibi', 'İzmir gibi', mutlu günler gibi, özlenen değerli her şey gibi olması...Özlenen değerli her şey gibi ağlatır o da, veya ağlatırken başınızdan aşağı bir kova dolusu yaşam enerjisi döker gider. Karıştırır, alt üst eder, tanıştırır, içimizde kendimizden bile sakladığımız duygularla.

"Ayrı ayrı iki korkak tanık
İki ayrı sus payı
İki yalan gibiyiz
İki hiç kimse

İki ayrı trenle
Uzaklaşan
Gitgide
Nefes alıp verdikçe"

Emre Aydın hayatı şarkılarıyla gözlemlerken ona yakın durma sebebim var tabii ki. 'Öğreniyorum' çünkü. Çok şey öğrendim ve daha da çok şey öğreneceğimi biliyorum. Mümkün olsa gözlerinin arkasında durmak istemem de ondandır. Nerelere, nasıl baktığını bilmek istediğimden.
Ve öyle şarkılar yazar ki, aynayı doğrudan yüzüme tutar. Saklayacak bir şey bırakmaz. En 'insan' halimle teslim olmak kalır geriye...
O da bakar bu yaşamda aynı yerlere, aynı dili konuşur, aynı fırsatları ve fırsatsızlıkları yaşar, aynı mutsuz yollarda durup kararlarını kabul ettirmeye çalışır, kendi yolundan da emin olmak ister mutlaka ama kimsenin yapamadığı bir büyük ustalıkla değerlenir bütün bu yaşadıkları onun dünyasında. Kelimeler döküldüğünde notalarının üzerine, karşımızda duran, bildiğimiz ama anlatamadığımız yönleridir insanın. Bu tanışmadır, kiminin başını döndüren, kiminin de kıskançlık oklarını sivrilten...

Evet çok kıskanılır...

'Hep' dir o, 'Hiçbir zaman' değildir.

Onun kelimeleri vardır, sadece onun olan, sadece ona yakışan. Kendisine yakışanları bildiği için, bulduğu içindir zaten hikayesini başlatan, büyüten..Herkes söz yazarken, o sözlerden köprüler kurar, insanın içine yürüyebilmek için...Köprüden geçer, insanı elinden tutar birlikte karşıya geçerler ve insanı birlikte seyrederler. Şarkıları kendisi gibi, kendisi şarkıları gibi olduğundandır belki, uzanıp dokunabilecek kadar yakın, sanki bin yıldır özlüyormuş gibi uzak hissetmek...

O, Emre Aydın olur bütün bu sebeplerden...En yakınında veya en uzağında dururken özlenen.
"Bir zamanlar dinlerdim" diyen hiç dinlememiştir aslında  "İsmini duymadım" diyenle eşittir. Çünkü çıkmayan bir iz bırakır dinleyenin kalbinde. Emre Aydın dinleyenin hayatla meselesi vardır. Ve hayatla meselesi olan insanlar birbirlerini anlarlar. Onu sevenlerin birbirlerini de sevmesi ondandır.

"İnsanlar hakkındaki kararımı ilk 7 saniye içerisinde veririm ve bu konuda hiç yanılmadım."EA

Kime kalabalık karşısında iki saat durma fırsatı verilse, kalabalığın gözüne bakar ve o gözlerde öncelikle kendi yansımasını arar. Fakat bir tek o kalabalığa karşı durur ve tek tek herkesin gözlerinin içine bakar; görmek için, o insanları gerçekten elinden geldiğince tanımak için. Eğer siz de o kalabalığın içindeyseniz, fark edeceksiniz sizi gördüğünü. Gerçekten 'gördüğünü'.



Emre Aydın benim duygu dünyamın demirbaşıdır. 'Kimse olmamıştır, olamamıştır onun gibi'...Daha gidilecek çok yol vardır birlikte...O yaşadıkça bize anlatacak, biz daha çok tanıyacağız kendimizi...

1 yorum:

elli bir yılın hikâyesi

Bernard Shaw, yaşını açıkça söyleyen bir kadından korkulması gerektiğini; çünkü bunu açıklayan bir kadının her şeyi açıklayabileceğini söyle...