29 Ekim 2016 Cumartesi

GÖKYÜZÜ ALTINDA YÜZLERDEN İZLER


Geceye varmış yorgun akşamlar
Solgun rengine takılıp kalanlar 
Birbirlerine bırakmışlardı kurak yalnızlıklarını
Umuda yaslayıp başlarını
Bir mevsimlik yaşamışların arasına karışmışlardı
Bense geçemiyorum içimdeki kalabalık ışıkları
Dünden hüzünler baskın 
Bırakmıyor aklımda kalanları

Nereye gitsem her şeyi 
Yanımda olacak kadar gönüllü
Beni bekleyip bana kanacak kadar
Kendini bana ayıracak kadar
Bütün bunlara yetecek sandığım zamanlar 
Yanılmıştı

Kaderim çekip gitmeler yüklü 
Hayat biriktikçe birikmiş eteğimde
Yerli yersiz sorularımın sessiz tanıkları
Durup dinliyorum, değip geçiyor ses
Bir yol sızıyor içime tenhalığı ile...

















18 Ağustos 2016 Perşembe

SONSUZLUK VE BİR GÜN*


Kıyı boyu mavi küller boyanmış uzaklara
Mitolojik bir rüyaymış uyanır uyanmaz vedası tüten
Aklıma özlediklerim geliyor, 
Her gün daha çok benziyor düne


Ne çözümsüz talih, semanın sırlarında yol alış
Yüzlerce yılın öykülerinden rüzgarlar taşkın
İç sesimden yükselen ağıtlarda yaşıyor
Kan revan içindeki duvarları kalın
Güneş bin yıllık serenadında suskunlaşıyor
Kimbilir ne kadar zor ulaşmak artık,
Tanrıça evine çıkan yolda düşüncelerine dalıp giden
En az sunağa yeni bırakılmış kurbandaki umut kadar ben


Kımıldamadan oturduğum kayanın ayağında sonsuz deniz
Ardında ölümcül boşluk, 
Gizli bir esaret endişelerim
Durmadan düşüyorum bakmayı unutup, bıkmayı da düşmekten
Hayalimde bir yığın savaş, yaşamayı öğrenememekten


Uçurumun dibinde galipsiz bir çekişme
Gelir mi kurtarmaya hayat, kaçar mı kurtulmaya ruh
Bir uğultu çınlar göğün en mahreminde,
Daha fazla uzanmıyor elim yaşanmamış geleceğe,
Bittiği yerdeyim bitmesinin sesi yankılanacak
Sonsuz alacakaranlık günün hüzmesinden doğacak.




*Theodoros Angelopoulos'un anısına saygıyla.

11 Haziran 2016 Cumartesi

GİT. GİTMEYİ BİL

Ne bir bitişin, ne de başlangıcın haberi saklı
Ne sessiz bir iç çekişin, ne adressiz bir sevincin sarsıntıları
Telaşsız bir günün iz bırakmayan duygusallığında
Kabuğuna çekilmiş gösterişsiz bir gölgeyim.

Ellerim karakalem, yüzlerine sürüyorum
Değişmiyor gördüklerim
Rengarenk bir boşlukta yanılgılarım derin
Konuşursam dökülür kırıkları ayna suretlerinin

Uzaklaşırken gidenler, kalıp veda edenlere has
Kendine acımaya hazır bekler haldeyim
En kibarca reddedilmiş diyecekler duruşuma oysa
Alışkanlıkların hep aynı yerinde tökezlemekteyim

Yağmur hızlandı yürütmüyor, içimde ıslak otlar,
Soldu sevginin rengi, koyu olabildiğince bulutlar
Biraz hayattan kalanlar ve ay donmuş üzerinde gecenin
Hadi git. Gitmeyi bil. En uzak neresi varsa
Yine olmayacak diye bakıyor gözlerin
Soğuk bir yaz bıraktın ne çok hayıflanacak
Susmak da bir ayrılık yolu, bazı vedalar için


















1 Nisan 2016 Cuma

ZAHA...



Yaşamlar boyu halka halka uzayıp giden yoldan her birimizin payına düşen kısacık bir parça yol. Gözlerimizi sonuna kadar açıp en fazla ne görebilirsek, o kadar yaşamaktan saydığımız...Ne çok şey istiyoruz o kısacık yoldan, o an'dan. Tüm geçmişler ve gelecekler 'şimdi'de uykudayken, bizim gözümüz görsün istiyoruz doğanın tek bir defalığına verdiği şansları, asırlar boyu  iç çekilerek, hayret edilerek, kıskanılarak anlatılacak olanları...Hayattan; tüm ilklerini ve en'lerini bizim tanıklığımıza sunmasını bekliyoruz..
Ayrıcalık istiyoruz, öyle olmuyor olsa da çoğunlukla.
Bazen de....oluyor.

Zaha, en gerçek tanıklıklardandı.
Bizim zamanımızda yaşadı, ya da biz onun.
Geçmişini sayısız geleceğe bıraktı.
Zaha ayrıcalıktı.

3 Şubat 2016 Çarşamba

BİR GÜN DELİRECEĞİMİ BİLİYORDUM

  Caras Ionut

Düşünmek istemiyorum. Sonrayı ya da önceyi. Bunlar acıtıyor, bunlar gibi her şey.
Kararsızlıklar üzerinde yürümek gibi iğneli.
Yalınayak.
Ben bakmayınca bakıyorlar, denizi uçup geçmiş kuşlar. Bakmıyorum ben.
Söyleyecekleri var, konuşmayı bilmiyorlar. Anlaşmamız buna bağlı.
Konuşmamalarına.
Nasıl bir araya gelmiştik biz?
Yanlışlıkla. İlahi yanlışlıklar zincirinin sonunda....

Beklemeyin orada. Beklemesinler. Koşarken seçebildiğim bir kaç gülen yüz. 
Mutluluktan ölmüşler. 
Parçalayıp dağıtıyorum zamanı içimde, toplayıp kaldırıyorum kimse gelmeden.
Özetleme cezasına çarptırılmış olabilirim anladıklarımı, sadece bunun için bile...
Burada olmuş olabilirim.
Bakıyorlar. Ben bakmıyorum.
Bitmez tükenmez bir merakla cezalı gibiler. Nehirleri kurumuş da, oradan çıkıp gelmişler.
Dönüp dolaşıp aynı sözcükleri buluyorum.
Aynı yollardan tekrar tekrar geçmek de kaybolmak değil midir?
Hatırladıklarımın çoğu yaşadıklarım değil.
Çoğaldıkça çoğalıyor .
Sanki dayanabilecekmişim gibi, görmek istiyorum gerçekleri...
Sadece bunun için bile delirmiş olabilirim. 





8 Ocak 2016 Cuma

SENİN DE KIYILARINA VURDU MU HİÇ ÇEKİP GİTMELERİN?


Böyle bir akşamdı, üşüten ve mecburiyetleri olan
Sokaklarında yırtık yelkenli gemi resimleri
Denizin bilinmekten eskimiş uzakları
Kollarım gittiğimden çok gitmekten korkmakla yüklü
Düşüncelerim adam boyu dalgalar
Yüzümün karanlığında saklı bütün artan ağlamalar
Görseydin çok memnun olurdu yalnızlığım
Biraz katlanır, biraz bırakırdık ipin ucunu

Şimdi sana içimi döksem, yeri değilken burası
Kim bilir nerelerden bulup da kayııtsız kalacaksın yine
Biliyorum, hepimiz her şey olduk kendi sıramıza göre
Kapanmayan dükkanlar kalmıştı çocukluğumuzdan
Hala okumadığımız kitaplar, el yazması ruhlardan
Tutuşturdu elime, seyrek uğrayışıma sitemle
Okuyamadım, katlanmayı öğrendim eksiklerime

Tam da böyle bir akşamdı, içimizdekileri konuşamadığımız
Aynı bahanelerin arkasına saklanamadığımız
Uzun kavgaları olan kısa hayatlara bağlanırken
Bitsin istemediğimizi, bitince anladığımız..

elli bir yılın hikâyesi

Bernard Shaw, yaşını açıkça söyleyen bir kadından korkulması gerektiğini; çünkü bunu açıklayan bir kadının her şeyi açıklayabileceğini söyle...